Kayıtlar

Aralık, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Merak!

Resim
Gömlek cebinde taşıdığı pahalı kalemleri insanın gözüne sokmaya çalışan takım elbiseli adamları anlamadığım gibi durduk yere yalan söyleyenleri de anlamıyorum. Hele ikisi aynı adam olunca hiç anlamıyorum! Şirketten aradılar dostum, patron yeni yılda bir isteğimin olup olmadığını sordu! Sessizlik… Masada oturanlardan anlatılana inanan kimse yok! Çayları masaya bırakırken, hikâyeye kulak misafiri olan garson dayanamıyor; “ sen ne dediğin ağbi?” “Canının sağlığı” dedim… Gülüyoruz… Sonra, aralık ayının son cumartesi günü, yıllardır çalıştığı sektörü değiştirmeye niyet etmiş birini, kalbi kırılmasın diye içim sıkılarak dinliyorum… Durumumu anlasın diye çengel bulmacayı doldurmaya başlıyorum ama nafile… Telefonum çalıyor, sanki çok önemliymiş gibi müsaade isteyip masadan kalkıyorum… Yavaş adımlarla ortamdan biraz uzaklaşıp geri dönüyorum; “ Kusura bakma bir müşteri arıyor, gitmem lazım!” “ İstersen ben de geleyim?” “ Uzun sürer sonra görüşürüz…” “ Anlattıkları

Sis

Resim
“Saklayayım daha sonra lazım olur” Şarap şişesinin ortası delik mantarını boş yoğurt kabına atarken tam olarak aklımdan geçen buydu! Dejavu gibi bir şey. Daha önce şarap mantarı toplamış mıydım? Topladığım mantarlar lazım olmuş muydu, bilmiyorum ama o his çok tanıdık geldi… Geçmişten kısa bir video geçti gözlerimin önünden… Sıcak bir yaz günü, erik rengi dere, kurbağa sesleri, temiz suyu yararak ilerleyen şarap mantarı, olta, yüzeye yaklaştıkça beyazlığı göz kamaştıran, iğnedeki yeme meftun olmuş balık! Etraf kalabalık olmalı ki çığlıklar… Gurur! &&& Gürül gürül yanan sobaya yakın oturuyorum… Utangaç, öğrenci olması muhtemel bir genç kız, titreyen elleriyle servis açıyor… Dışarıda sis var ve neredeyse göz gözü görmüyor… Vakit geçirmek için “bugünün gazetesi var mı” diye soruyorum, utangaç genç kız gülümsüyor çok geçmeden katlanmış gazete masadaki yerini alıyor… Çay… Kahvaltı tabağı, kızarmış ekmekler... Telefonu çalınca, yan masada otu

Madem!

Resim
Dünyada akla değer veren yok madem, Aklı az olanın parası çok madem, Getir şu şarabı, alın aklımızı: Belki böyle beğenir bizi el alem!  Hayyam

İncir çekirdeği

Resim
 “İncir çekirdeğini doldurmayacak şeyler yazıyorsun” dedi bir arkadaşım… Meğer yazdıklarımın hepsini okurmuş da benim haberim yokmuş… Sosyal paylaşım siteleri sağ olsun! Ölmeden şair ve yazar olmanın zor olduğu bir ülkede incirin çekirdeğine kafayı taksan ne, takmasan ne! Genelde, yaşadıklarımı, gördüklerimi, hissettiklerimi karalıyorum, laf aramızda bazen işin içine hayal ürünü serpiştirdiğim de oluyor… İtiraf ediyorum bir iki defa da; bana anlatılanı kendim yaşamış gibi aktardım! Ayıpmış gibi gelmedi. Hoş şimdi de gelmiyor… Yaşadıklarım incir çekirdeğini doldurmuyorsa, ben ne yapayım?(!) Sıradanlıkları, herkesin yaşama ihtimali yüksek olayları, yazmayı seviyorum. E yazdıklarımdan bir beklentim de yok. Ben de böyleyim anlayacağınız… ‘Anlayacağın’ sevgili dostum. Bir dönem futbol yazdım. Gördüm ki; yazılan yorumlardan bazıları ağza alınacak şeyler değil… Caydım! Türkiye ve dünya gündemine takıldım. Trenin vagonlarından birine hapsolmak gibi geldi bana…

Yemek de boş içmek de

Resim
Kent Meydanı yazan devasa binanın altındaki iskendercide karnımızı doyurduktan sonra ara sokaklardan kaldığımız otele yürüyoruz… Saat akşamın sekizi… Arkadaşlar yorgun olduğunu söylüyor, odalarına çekiliyor. Oyun bozulmasın diye ben de odama çıkıyorum… Cam kenarındaki berjerin yanına küçük bir sehpa koymuşlar… Mini bir vazo… Yapma kırmızı çiçek… Perdeyi çekince denizi görsem ya! Ay, yakamoz, savrulan çakıl taşları, bir iki telaşlı martı… Perdeyi çekiyorum… Günlerden pazar olduğu için kapalı iş yerleri! Tramvay geçeceği için bir tarafı kazılmış cadde… Tek tük geçen arabalar… Yalpalayarak yürüyen, gündüzden başlamış, kandili kim bilir nerede söndürmüş iki sarhoş… Yatağın üzerine bırakıyorum kendimi... Dalmışım! Sanki bir yere geç kalmışçasına fırlıyorum… Saat dokuzu çeyrek geçiyor. Duş alıp otelden çıkıyorum… Taksi durağında elleri ceplerinde, bıyıkları yeni terlemiş bir delikanlı karşılıyor beni, Arap Şükrü’ye getiriyor… Karşılıklı meyhanelerin sıra

Yastık Da Konuşur Mu? Konuştu

Resim
Teknoloji aldı başını yürüdü. Neredeyse tüm alışkanlıklar değişirken yastıkaltı yatırım da tarih olma noktasında. Yastıkaltı yatırım konusunda yıllardır çalışan işin kahramanları yastıklar da sonunda halka seslenmeye karar verdiler. Onların bakış açısından yastıkaltı birikimin zorluklarını, zahmetlerini dinledikçe stres yönetimindeki yeteneklerini takdir edecek, birikim güvencesiyle ilgili kaygılarına siz de hak vereceksiniz. Yastıkların bile `Yeter artık` dediği yastıkaltı yatırıma güvenli ve kazançlı bir alternatif olarak, neyse ki Garanti hep hizmetinizde. Yastık altındaki altını ekonomiye kazandırmak amacıyla fiziki altınları mevduat olarak alan Garanti, 98 şubesiyle “ Altın Salısı ” hizmeti veriyor. Takı ve altınların değeri, altın eksperleri tarafından hesaplanıp Altın Hesabı’na yatırılıyor. Böylece altın birikimleri çalınma korkusu olmadan garantiye alınıyor. NET Hesap ise farklı birikim hedefi olan müşterilere vade sonunda elde edilecek net kazancı ilk günden bildiriyor. Birbir

Yaşa da öyle git…

Resim
O kısacık… Odanın sarı ışığı yanıp, bir el perdeyi çekene, göz açıp kapatıncaya kadar geçen zamanda gördüm yaşlı teyzeyi… Yatağı pencerenin kenarında, güllü yorganı göbeğine kadar, beyaz tülbendinin uçlarını yılların alışkanlığı ile başının üstünde düğümlemiş, sokağı, geleni geçeni, yorgun, fersiz, sisli gözlerle izliyormuş meğer! Kaç yaşında? Sabahtan akşama ne düşünür? Kimleri hatırlar da iç geçirir bilmem! Rüzgâra karışan odun ve balık kokusunu, ahşap evlerin sokağa bakan bacalarından tüten süt rengi dumanı, dar sokaklarda sebepsiz ve telaşsız yürümeyi, peynir tenekelerinden yapılmış çöp kutularını, duvara sırtını vermiş kambur çalı süpürgelerini… İnsan neyi özlediğini, özleyebildiğini bile unutuyor, görene anımsayana kadar! Limanı, kumsalı döven beyaz köpüklü dalgaları, balıkçı teknelerini, denize kavuşamadan biten ve nedenini sorgulamadan kabullenmiş, mutlu dereye ve hatta martılara yüksekten bakan ve bir o kadar alçak gönüllü, köhne lokantanın sundurmasın