Kayıtlar

Mart, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Arı

Resim
“Bir arıyı kokladığınız oldu mu hiç?” diye sormuş Yaşar Kemal. Arının koktuğunu kimse bize söylemedi ki! Aklımıza da gelmedi, başka şeylere kafa patlatıyorduk biz. Geçinmeye çalışıyorduk mesela, savaş çıkar mı diye endişeleniyorduk, elimizde avucumuzda olmayan, adını sürekli duyduğumuz dolar kemiriyordu beynimizin kıvrımlarını. Dolar çok yükselirse biz aç mı kalırdık? Dolar düşerse zengin mi olurduk? Sonra küresel ısınma vardı, kredi kartı borçlarımızı ödeyemiyorduk fakat buzullar eriyordu işte. Batmaz denilen koca gemiyi de bu dibi görünmeyen buz dağları batırmamış mıydı? Hani müzisyenler son dakikaya kadar keman çalıyordu. Filmini yapmışlardı da sarışın çocuk denizin maviliğinde kaybolurken hepimiz ağlamıştık, gençtik o zamanlar. Amerika’nın dostumuz mu, düşmanımız mı olduğu konusunda da kafamız karışıktı, ne yani başımıza bir hal gelirse yardımımıza Rambo yetişmeyecek miydi? Ya Rocky? Apollo öldüğünde de hepimizin gözleri sulanmıştı, yazlık sinemadaydık, genç

Eylüle Veda

Resim
Siyah paltomu, botlarımı giyip çıktım evden. Nasıl soğuk! Kış gibi, yağmura aldırmadan, su birikintilerine basmadan, kenardan, saçak altlarından, ellerim ceplerimde yürümeye başlıyorum. Eylülün son günü bugün, sahile inip iki tek atmak niyetindeyim. Soran olursa eylülle vedalaşıyorum diyeceğim. Küçük meyhanelerin, çorbacıların, köftecilerin omuz omuza verdiği Arnavut kaldırımı sokaklardan deniz kenarına iniyorum. Balık ekmeğe, uskumruya, palamuta kesmiş, yan yana rengârenk sandallar sıralanmış duman dumana ortalık. Koku gözümü döndürüyor, yarım ekmeğin arasına kıyılmış soğanlarla sıkıştırılmış uskumruya girişiyorum. Sarışın, yeşil derin gözlü, sakallı balıkçıya soruyorum sonra -       İthal mi uskumru? -       Yerli arkadaşım, bu sene bol mübarek. -       Turşu suyunu sen mi yapıyorsun? -       Benim ortanca kız yapar . İstememi beklemeden elindeki kepçeyi, turşu kavanozunun içine daldırıyor, içine lahana ve salatalık dilimi attığı bardağı uzatıyor. Bir yudum

Eskiden Dutluktu Buraları

Resim
Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli masanın üzerinde, Çanakkale’de Şakir’in Yeri’ndeyim. Önü deniz, olta atanlar, sohbet edenler, okey oynayanlar, sabah yürüyüşünü bitirmiş kahvaltı edenler var. Zebercet’i anlamaya çalışıyorum. Olup biten onca şey varken ille de Zebercet’i anlayacağım! Bir yazar neden kahramanının ismini Zebercet koyar? Yazarın sağlığında sorulmuştur mutlaka… Eskiden kalabalıkta kitap okuyamazdım, ayıpmış gibi gelirdi, etraf bana bakıyormuş gibi gelirdi, kitap yalnız okunurdu şimdi fark etmiyor. “ Bir eylemin ertesini, sonuçlarını göze alabilirse ya da bunlara kayıtsız kalabilirse insanın yapmayacağı şey yoktu r” cümlesini okuduktan sonra televizyonda izlediğim görüntü geldi gözümün önüne… Bir markette kasa önü sırası, onlu yaşlarda bir çocuk var, cebindeki yüz lirayı düşürüyor arkasındaki yaşlı adam düşen parayı görüyor, eğiliyor bacağını kaşır gibi yapıp yüz lirayı cebine indiriyor, çocuk parayı düşürdüğünü fark edip ağlayarak marketin içinde aranmaya başl