Kayıtlar

Kasım, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Usulen

Resim
Bu bayramda diğer bayramlarda olduğu gibi, usulen mesaj gönderdik cep telefonumuzun rehberinde yer alan isimlere... Usulen aradık başka kentlerdeki yakınları... Domuz gribini kendimize yonttuk, “ bu bayram ziyarete gitmeyeceğiz ” dedik soranlara, içimizi rahatlattık... Sanki önceki bayramlarda tatile gitmiyormuşuz gibi! Sonra; karantina altına alınmış sinema salonlarında aldık soluğu! Bıçak elinde boğa kovalayan tevekkelleri görünce, insanlığımız aklımıza geldi usulen tepki gösterdik, ne kadar duyarlı olduğumuzu ispatladık aynı yemek masasının etrafına toplanan akrabalara, arkasından kavurmaya giriştik! Usulen açtık kapıyı hayatımızda ilk defa gördüğümüz çocuğa, grip var, elimizi bile uzatmadık... Şekerin ucuzunu ikram ettik! Usulen bayramlaştık, asansörün kapısında tesadüf ettiğimiz komşularımızla tokalaşmadan... Uzaktan! Usulen gülümsedik mahalle bakkalına, uzattığı lokumu ağzımıza atmadan önce... Verecekleri cevabı umursamadan usulen hal hatır sorduk yak

Elano’nun ikizi mi var?

Resim
Bu gece Galatasaray, Bursaspor kadar istemedi galibiyeti. Geçen hafta da istememişti... Hani sezon sonu gelir, kimin şampiyon olacağı belli olmuştur, formalite maçlarına çıkılır... İki haftadır o ruh haliyle oynuyor Galatasaray... Sebebini bilmediğim bir rahatlık var takımda... Koşmayan, mücadele ruhunu kaybetmiş, futbolcular topluluğu... Takım olmak, ekip olmak başka bir şey! Bindirme yapan yok, çapraz koşu yapan yok, organize atak yok, kaleyi bulan şut yok... Sanki futbolcular hafta içi idman yapmıyorlar, maç günü, karşılaşmanın oynanacağı şehre tek tek gelip, sahaya çıkıyorlar... Rijkaard’ın eşi hasta olduğu için, apar topar ülkesine döndüğü söyleniyor... Ne derece doğru, gidişinde başka sebepler mi var, bekleyip öğreneceğiz ilerleyen günlerde... Geçen hafta bedeni kulübedeydi ama ruhu yoktu... Manisa maçının heyecanına kendini kaptırıp bir ara teknik patronluğa soyunan Arda... Bursa’da 10 numaralı formasıyla sahadaydı... Bir şeyler yapar diye doksan daki

Sırf dürü olsun diye hediye alınır mı yahu?

Resim
 Arkadaşın eşi öğretmen, sabahın köründe buluştuk, Çorlu kazan biz kepçe... Hediye arıyoruz. Arada sıkıştırıyor “ ne alayım” diye beni yokluyor... “ Anlamam bu işlerden” diyorum, sıyrılıyorum. Başıma gelecekleri bilmesem “ al bir buket çiçek” diyeceğim... Yenge çiçeklere burun kıvıracak, bizimki dakikada kardeşinizi satacak; “ Aşkım tam ben sana tek taş pırlanta alıyordum!” “Ali dedi ki; bayram öncesi bu kadar masrafa ne gerek var, al bir demet çiçek götür!” Yenge senin de “Ali’yi dinleyeceğin mi tuttu?” Diye sorsa! Sormaz... Cep telefonlarına baktık, parfümlere göz gezdirdik, ayakkabı, çanta... En son dijital bir çerçevede karar kıldık... Pardon kıldı! Aldı adam. Sırf dürü olsun diye hediye alınır mı yahu? &&& Geçenlerde parmağımdaki yüzükle oynuyorum içindeki tarihe bakacağım tuttu...21.Kasım... Anaaa bugün... Gelenek, göreneklerimiz arasında nişan yıldönümü kutlamak olmadığı için, incelik yaptım en büyüğünden Nutella kavanozunu sıkıştırdı

Ali topu... Atmamıştım!

Resim
Hafta içi halı saha maçı yapıyoruz... Göbekli olduğum için beni göbekte oynatıyorlar! Aynı şirkette çalışanlar, bir takım kurup sahada ter dökmeye başlayınca, diyaloglar komik oluyor biraz, hele bir de hiyerarşi varsa! &&& Askerim, gazinoda oturuyorum... Televizyonda şarkı, türkü izliyoruz... Ercan Üsteğmen’in postası kan, ter içinde geldi. “ Ali seni komutan çağırıyor.” “ Neden?” “ Bilmiyorum ağabey, “çağır gelsin” dedi... Ben de geldim” “ Çayım bitsin geliyorum.” Gitti çocuk... Çayım bitti bir çay daha söyledim... Posta tekrar geldi... “ Ali gelsene, kızdıracaksın melek gibi adamı...” “ Yahu Ercan Üsteğmen benim Bölük Komutanım değil, ne işi var benle, hem görevden yeni geldik... Çay bile içemeyecek miyiz yahu... Geliyorum birazdan idare et, “bulamadım” de, hadi çömezim, hadi kardeşim.” Çocuk tekrar gitti... Çok geçmeden yine geldi. “ Ali gelmezsen o geliyormuş!” Çayı yarım bıraktım fırladım... Odasının kapısında Ercan Üsteğmen...

Çanak Tutmak

Resim
Bacakları tıraş etsem, güllü dallı bir entari giyip, suratımı resim defterine çevirip makyajın en çetrefillisini yapsam, 42 numara topuklu ayakkabı bulsam en kırmızısından, sarı peruk uydurup atsam kendimi Sultanahmet’e... Banklardan birine oturup, en seksi halimle sigara yaksam... Gelen geçen adamlara diksem gözümü, arada bir iki frikik versem... Kesiştiklerim de asılsa bana... Yaşadıklarımı gazetede yazsam sonra... Ne oldu şimdi ben büyük gazeteci mi oldum? Bu işler bu kadar kolay mı yahu? &&& “Çanak tutmak” diye bir deyim var... İstenmeyen bir durumu hissettirmeden desteklemek manası taşır yerinde... &&& Ayşe Arman olsa, bir saatte sadece üç erkekten teklif aldı diye hayıflanırdı! Bir saatte kaç kişi geçer ki Sultanahmet’ten? Bilseydik yüzdesini hesaplayabilirdik! Yetmiş milyonda üç yüzünden yapılan genellemeler kaşındırdı beni! Neden bir Türk turist kılığına girer ki? Neyi, kime ispat etmek ister? Ayşe Arman’dan s

Olmayınca, arıyor insan

Resim
Oturuyorum öyle... Gece... Uzaklarda köpeklerde havlamıyor ki yazayım... Zamansız öten horoz da, ışık yanıyor diye cama yaklaşan baykuş da yok. Sessiz işte... İnadına sakin. Ay yok... Yağmur da yağmıyor... Apartmanı dinledim, komşulardan kavga eden olsa, bardağı tersinden yapıştıracağım duvara...(!) Mahalleden bu gece ambulans bile geçmedi yahu! Bizim emektar buzdolabı bile keyifli, çıt çıkartmıyor... Doğan görünümlü bir Şahin musallat olduydu meskûn mahalimize, İbrahim Tatlıses’in acılı şarkılarını gecenin olmadık saatlerinde dinleyemeye alışmıştık... En azından ben olağan karşılamaya başlamıştım. Kız yüz vermeyince vazgeçti herhalde çocuk... Ya yeni birini buldu... Belki de bağrı yanık delikanlının istediği gibi olmuştur her şey... Gecenin kör yarılarında serserilik yapmasına gerek kalmamıştır... Hayırlısı olsun. Havalar soğuyunca balkonda atletle oturanların en kıllısı bile kayboldu... Üşüdü fakirim, arada camdan sokağa bakıyor çizgili pijamasıyla... Ö

Bir liman daha zamana yenik düştü!

Resim
Öylece kaldım kartona yazılıp cama bantlanmış “kiralık” yazısının önünde... Ellerimi siper edip içeriye baktım, boşatmışlar. Kaşla göz arasında, farkında olmadan, ne zaman kapattılar Bahris’i? &&& Bütün saflığı ile hiçbir şey değişmeyecek, olsa olsa şarkıdaki gibi asmalar üzüm olacak zannediyor insan... Şarap keyfi ve biraz da dedikodu yapmak için uğramıştım Bahris’e, şaşırdım vallahi, bir taraftan üzüldüm de... Fırtınalı denizlerden, sakinliğine sığındığımız bir liman daha zamana yenik düştü! Bakalım nerde bulup içeceğiz Umur Bey şaraplarını, Melen’in papazkarasını? Çorlu’da nerde ahtapot ızgara yiyeceğiz, kış aylarında hangi şöminenin çıtırtısını dinleyeceğiz? Darbuka çalmama kimsenin ses etmediği tek mekândı yahu! Ötesi var mı? Şarkı söylemişliğim bile var! &&& “ Gitmek” var herkesin dilinde... Ege’ye gitmek, Akdeniz’e yerleşmek... Kaçmak, kurtulmak, mümkünse dönmemek... Yeniden başlamak her şeye! Geride kalan sayfal

Yazar, dizi oyuncuları kadar tanınsaydı ya!

Resim
Müfitle Çatı’da laflıyoruz, çayların biri gidip, biri geliyor... Yazdan kalma günler, kim sorarsa pastırma yazı... Pastırma yazı olsa ortalık çemen kokmaz mıydı yahu? Telefon çalıyor, arayan Gani... Gani şafak sayar gibi gün sayıyor, dört ay sonra baba olacak... — Ağabey çocuğun cinsiyeti belli oldu... Dinlemeye devam ediyorum... — Kız. Arkadaşların bana söylediği gibi “ olsun be Gani” diyorum... Kırılıyoruz gülerken... — Ağabey yarın işin var mı? — Yok... Hayırdır? — Fuara gidelim mi? — Gidelim Gani, değişiklik olur &&& Ganiyle ne zaman İstanbul’a gitsek ya kayboluruz ya sapağı kaçırırız... — Gani sapağı geçtin! — Olsun ağabey ileriden dönerim, ne zaman geçmedim ki? — Gani eski arabana ne oldu? — Sel aldı ağabey! Çabucak unuttuk seli değil mi? Başka gündemlerimiz var şimdi... Domuz gribi var. Açılım var. DNA’larıyla oynanmış yiyecekler var... Sudan Devlet Başkan’ı var... Sel yok! Ne zaman yine bardaktan boşanırmışçasına yağmur y

Kimene

Resim
“Eskiden meyhanelerde cacık olurdu ama şimdi yapmıyorlar” diyor Aydın Boysan... Sebebini de açıklıyor; “ zordur lezzetlisini yapmak”... Geçen gece meraktan verdiği tarifi denedim evde... Su konmazmış cacığa, zeytinyağı ve yoğurdu kâsenin içinde takatleri kesilene kadar seviştirmek gerekirmiş... Hıyarın önce kabuğu soyulacak, suyu yoğurda geçsin diye taneler ince, uzun ve yassı olarak doğranacak, arkasından tuzlanacak... Sarımsaksız cacık olur mu yahu? Olmaz! Bir diş sarımsak havanda dövülecek... Sarımsak havandan kaçmasın diye de tuz eklenecek... Dereotu da olsa iyi olacaktı ama nane ve kırmızıbiberle kapattım açığı... Bir kaşık aldım... Adam işi biliyor be kardeşim! &&& İş görüşmeleri de olmasa İstanbul’a yolumun düşeceği yok... Kalabalık arkadaş... Bana, tatlı su balıklarına göre değil... Bir şeyden çok olunca değeri azalırmış ya, İstanbul’da insan çok! Kadın da çok, erkek de çok... &&& İstiklaldeyim, kravat cepte okul