Kayıtlar

Haziran, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mahalle olarak kalabilseydik

Resim
Çocukken mahalle savaşları yapardık... Bildiğiniz taşla, kafa, göz yarmacasına... Kafamız yarılana kadar sözde düşmanımızın ne hissettiğini bilmezdik! Başına taşı yiyen önce şaşkın gözlerle etrafa bakar sonra elini başına götürür, kanı görünce avazı çıktığı kadar bağırarak koşa koşa evinin yolunu tutardı... Tentürdiyotlar, gazlı bezler, dikişler... Tembihler! Bazen mahalle maçları sonrası çıkardı mahalle savaşları... Kaybeden yenilgiyi kaldıramaz bir bahane bulup saldırırdı... “ Penaltı vardı oğlum orada!” “ Kaleciye faul yaptınız!” “ Şu uzun boylu sarışın çocuk sizin mahalleden değil arkadaş, ilk defa görüyoruz... Hükmen mağlupsunuz!” “ Hani büyükler oynamayacaktı?” Büyüklerin her oyuna dâhil olduğunu öğrenmemize daha yıllar vardı! Kız meselesi yüzünden birbirimize girdiğimiz de olurdu... “ Aşağı mahalleden Murat bizim Ayşe’ye asılmış!” “ Bak şerefsize, sahipsiz mi sanmış kızı?” Mahallenin kızına yan gözle bakılmadığı gibi başkasına da baktırılmazdı

Kızgın Kuşlar İstanbul Semalarında

Geçenlerde boğazda olanlar ve gökyüzüne bakanlar kocaman Angry Birds kuşlarının bir yakadan diğer yakaya sürekli uçtuklarını görmüşlerdir. Kızgın kuşlar, Cheetos için özel olarak hazırlanan Angry Birds oyununun tanıtımı için muhteşem bir gösteri yaptılar. Asya’dan gerilen 9 metrelik dev sapan Avrupa’ya onlarca kuş fırlattı. Videoyu da izlediğinize göre artık her gün yeni bir iPad 2 ve beraberinde birçok ödülün verildiği oyunu da oynamak istersiniz diye düşünüyorum. http://www.istanbulkusatmasi.com/ adresinden oyunu oynayabilirsiniz. Bir bumads advertorial içeriğidir.

11/22/63

Resim
Kitabımı koltuğumun altına sıkıştırıp saklandığım kuytuda, denizi görmemi neredeyse engelleyen ağaç geldi gözümün önüne... Gövde, gövdeden ayrılan iki kol, kollardan ayrılan dallar... Hayat gibi... Geride kalmış yaşanmışlıklar gibi! İş arıyorsunuzdur, ilanı olan tüm şirketlere özgeçmişinizi gönderirsiniz... Görüşmeye çağırırlar, seçilmek için süslenirsiniz! Ne zordur kendini karşıdakine beğendirmeye çalışmak... Aradığınız adam benim rolünü oynamak, oynamak zorunda kalmak... Ben bu işi kotarırım... Diken üstünde oturuyorken ‘acayip rahatım’ havası yaratmak, etkilemeye çalışmak... Muhakkak sorarlar; “ neden şirketimizde çalışmak istiyorsunuz?” İşsiz insanoğluna sorulacak en gereksiz sorudur bu! Ucu yalana çıkar... Havaya girdiyseniz, yazarsınız; “ araştırdım, çalışanlarına kariyer imkânı sağlayan, adil yönetilen bir şirketsiniz...” Aslı; “eleman arayan tüm şirketlere CV gönderiyorum, çağırdınız, iş bulma umuduyla geldim” dir! Fakat kimse bu cevabı duymak is

Çok kasma amir

Resim
Teknede parti Tenekede midye Hayat, parti ile midye arasında bir yerde... Arsızlaşıp yapışabiliyorsan, kaya da önemli! Hoş, paslı iskele ayağını vantuzlamanın ömür boyu garantisi var... Bir nevi yaşam sigortası say! Paran varsa ve etrafın kalabalıksa... Her şeyden önemlisi; Aynada gördüğünden utanmıyorsan, istiridye ayağına da takılabilirsin... Yoksa? Kim sorarsa; içinde kırıklı pirinç yerine, inci var! Aslın “dolmadır” diyeceğim... Bu yaşına kadar dolamamış biri olarak, ne demek istediğimi anlayamayacaksın... Lafın özü; başına ne geliyorsa, boşalamadığından geliyor... Aramızda kalsın! Çok kasma amir... Günün birinde patlayacaksın! Ah bu sen yahu... Kimseye benzemiyorsun değil mi? Farklısın ulan!

Cik işte

Resim
En sevdiğim çiçek? Önceden gül gibi gelirdi bana... Gülü seven dikenine mecburen hesabı...İlle de kanayacak o parmak... Sonra bülbül var!... Gül, bülbüle yakıştırılır ya... Kuş güzel, çiçek güzel! Palavra tabi... Gönül öyle istiyor... Bir ara papatyaya takıldım...Çiçek değil, olmadan bilen yahu... Dara düştüğün de fal da bakıyor... Seviyor, sevmiyor o biliyor! Şimdilerde gelincik benim çiçeğim, öyle narin, öyle kendi havasında...Gelin değil ama “cik” işte.. Olsun!

Madonnayı eskiden tanırım!

Resim
Tenhalığını hafta içi olmasına yorduğum, yolumun tesadüfen düştüğü, dört masalı, kendi halinde bir balık lokantasında oturuyorum... Madonna var televizyonda... Konserde elli bin kişi varmış! Madonna, kürtaj yaptırdı mı acaba? Madonna, boş bir zamanında Kürk Mantolu Madonna’yı okumuş mudur? Sabahattin Ali’yi tanır mı? O Madonna bu Madonna değil tabi... Sis var, kafam karışık! Zormuş konsere bilet bulmak, kimleri kimleri araya sokmuşlar da açıkta kalmışlar... En önden bedava biletim olsa gitmez o kalabalığın içine girmezdim ne yalan söyleyeyim... Hatta şu gariban balık lokantasına gelse şimdi, deniz kenarındaki masalardan birine otursa... Yanına gidip fotoğraf çektirir miydim, ondan bile emin değilim... Hoş, asker arkadaşımmış gibi kolumu omzuna atsam, garsonun çektiği fotoğrafı sosyal paylaşım sitelerinde paylaşsam, konu komşunun, tanıdıkların gözünde acayip havam olurdu! “ Nereden tanışıyorsunuz?” “ Bir konserinde, peçeteye yazdığı cep telefonunu atmıştı.

Satıcının kapısı açık olur, zilli olmaz

Resim
İki köyü birbirine bağlayan, tozlu daracık bir yoldan, bostanların, meyve bahçelerinin arasından geçiyoruz... Kiraz ve erik ağaçları bereketten yıkılıyor! Sahipsizmiş gibi duran tenha bahçeleri geçip, kiraz toplayan bir gurubun yanına park ediyor, araçtan iniyorum; “ Selamünaleyküm...” “ Ve aleykümselam!” Ağaçları gösterip; “ Ücreti karşılığında toplayabilir miyiz? Ağaçtan kiraz yemeyeli çok oldu.” Ben yaşlarda, terden gömleği sırtına yapışmış tombul, bıyıklı bir adamla konuşuyorum. “ Bilmem, Ona sor.” Adamın parmağı ile gösterdiği yöne çeviriyorum kafamı... Kaşları çatık, hafif asabi, bastonu, yeleği, gri takım elbisesi ve fötr şapkası ile dizi setinden ayağı kaymış da buralara düşmüşe benzeyen, yetmişli yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim bir amca yaklaşıyor yanıma... Konuşmama müsaade etmeden iki avucunda tuttuğu kirazları uzatıyor; “ Dalları kırarsınız siz şimdi!” Amcanın vücut dilinden aldığım mesajla; “ kırmayız” diyemiyor, bozulduğumu da hissettirmemeye ç

İçilir böyle zamanlarda

Resim
Ayrılık şarkılarındaki gibi oldu her şey... Kızla çocuk kahvaltı ediyorlardı, çocuk hevesli hevesli anlatıyor, kız gülüyordu... Kitaplar vardı masanın üzerinde... Sonra uzun boylu mahcup başka bir çocuk geldi, ayakta öylece durdu bir süre... Adım atacak oldu vazgeçti, yutkundu, yüzü bulutlandı... Döndü gitti... Ben gazete okuyor, çay içiyordum... Canım birine sıkkındı... Kendimi kullanılmış hissediyor, canımın sıkıldığı birine telefon açıp sövmemek için kendimi zor tutuyordum! Canımı kim sıkmıştı? Unuttum bak şimdi! Geçmiş zaman... Geçiyor zaman... Çocuk... Hani şu uzun boylu olan, nereye gitti kim bilir? Öğrenci evinde kalıyordur, kıza yanıktır da söyleyemiyordur... Kız farkındadır olayın safa yatıyordur, belki aynı sınıfta okuyorlardır... Arkadaştırlar! Çocuk kızın sevgilisi olduğunu duymuştur... Çıtlatırlar böyle şeyleri... “ Benden duymuş olma” diye başlar cümle. Dövme yapar gibi iğne iğne derine işlenir, anlatan keyif alır, dinleyen sarsılır. İnanmak istemez