Kayıtlar

Aralık, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Unutmuşum vodkanın tadını

Resim
Unutmuşum vodkanın tadını...  En son acemi birliğinde Manisa Kırkağaç ’ta, hurdaya çıkmış bir kamyonetin içinde Ünal ve Metin’ le beraber içmiştik... Kulakları çınlasın ... Senelerden; 95...Aylardan; Ağustos... Hoş geldin partisi yapmışlardı! İlk gün hakikaten ‘hoş’ gelmişti... Ertesi gün kadro askerlerin kıyağı ile sabah yedide kalkınca; “ hep böyle erken mi kalkılıyor ” diye sormuştum... Çocuklar gülmekten cevap verememişlerdi... Bir sonraki gün, sabaha karşı üçte, biri böğrümü delercesine dürterek uyandırdığında neden güldüklerini anladım! Anımsayamadığım bir sebepten; “ bir daha koymam bu zıkkımı ağzıma ” dedim ama olay neydi...? Hatırladım! Doksanlı yılların başında bir yılbaşı gecesi; iki bayan arkadaşın misafiri oldum... Kızlar özenmişler, o zamanın şartları ile oturulacak odayı süslemişler, masa kurulmuş... Bilirsiniz işte! Yeni tanıştığım ben yaşlarda bir erkek arkadaş daha var... Çocukla durduk yere alkol konusunda sidik yarışına girdim... Sen içemezsin, ben çok içerim, di

Maaşlarına zam yapmaları kaçınılmazdı...

Resim
Mutfak masasına oturup çayımı karıştırırken, geçtiğimiz yıl kaç düğüne gittiğimi ve kaç çifte küçük altın astığımı düşündüm... Kafası çalışan bir vatandaş olarak, hısım akrabanın ve cümle eşin, dostun çocuklarına yaptıkları sünnet düğünlerine ölü yatırım düşüncesiyle gitmiyorum... E benim kızım var! Nasıl gidip de beyaz entari ile pistin orta yerinde önünü tuta çiftetelli oynayan yumurcağın bibisine küçük altın asayım? ‘Küçük altın’ dediğin büyüklerimizin de söylediği gibi 180 lira olmuş yahu! Kiminin üç tane çocuğu var... Adam anasının gözü, uyanık, üçünü beraber kestiriyor... Canlıya bak! Neymiş? Düğün yemekliymiş! Biraz pilav, üstüne kavurma akıllarına gelirse zerde... 180 lira nerde, yemeğin maliyeti nerde? Kimse kusuruma bakmasın o paraya biriyle ortak olup kuzu keserim ben be! &&& Biraz politikaya bulaşmışlığım olsa işin rengi değişecekti tabi... Bir dahaki seçimlerde oy atsınlar diye yatırımın geri gelmeyeceğine bile bile sünnet düğünlerine de, istisnasız çağrıldı

Gayrı yapacak bir şey olmadığını bilmenin rehavetiyle umursamazsınız

Resim
İstanbul’dan gelen arkadaşlar, kahvehanenin ortasına kurulmuş sobada ellerini ısıtmaya çalışırken soruyorlar; “ Doğalgaz yok mu burada?” Ne yapacaksınız doğalgazı mis gibi sıcacık soba var... Keyfini çıkarın... “ Yok !” Tepkisizler, yüzlerine bakıyorum, verdiğim cevap hoşlarına mı gitti yoksa henüz doğalgazla tanışmamış şehri küçümsediler mi anlayamıyorum... Umurumda da değil zaten... Soba gelenlere gıcık olmuş gibi tütüyor... Bir süre dumandan gözlerimiz yanıyor... Bitişikteki simit evinden iki gevrek kapıyoruz... O üçgen peynirlerden ve bir avuç yeşil zeytin olsaydı! Bir parça simitten bir parça da peynirden ısırsaydık! Çaylarımız geliyor... Demli, tavşankanı... Hava kapalı, yağmur çiseliyor ve soğuk, şehir uyanmamış henüz, tek tük arabalar geçiyor caddeden, yaşlı bir amca burnunun dibine kadar soktuğu gazeteyi okumaya çalışıyor... Sanki karşısında biri varmış gibi katlayıp masanın öbür ucuna fırlatıyor sonra... Buğulanmış camdan dışarıyı izlemeye başlıyor... Dudakları kıpırdıyor gi

Yağmurlu karanlık bir sabah

Resim
Saat sabahın altısı, yağmurla beraber adamı sonbahar yaprakları gibi savurmaya meyletmiş geçimsiz bir rüzgâr esiyor, karanlık... Kış gerçek yüzünü göstermeye başladı, bunun arkası kar diye geçiriyorum içimden, paltomun yakalarını kaldırıyorum... Belediyeye kızdık, eleştirdik ama parke taşlar döşenince güzel oldu mahalle... Kaldırımları genişlettiler, belli aralıklarla da ağaç diktiler... Çamur yok, su birikintisi yok... Daha ne olsun! Arabanın içi soğuk... İlk denemede çalıştıramıyorum emektarı, kontağı çevirince öfkesi saman alevine benzeyen insanlar gibi şöyle bir söyleniyor ardından bir iki öksürüyor fakat çalışmıyor... Bekliyorum, ikincide tamam. Otoban boş... Radyo kanalları arasında geziyorum, keyif vermeyince CD’ye dönüyorum... Rüzgâr viyadüklerden geçerken arabayı omuzlarından kavrayıp sallıyor tam kaldırıp atacakken, cayıyor... Saray , Lüleburgaz , Kırklareli sapağında kırıyorum direksiyonu, Babaeski ’yi Kırklareli ’ne bağlayan yola çıkacakken köşede soğuktan hoplaya zıplaya

Ya denizi sırtımız dönük olduğu için göremiyorsak

Resim
Gün bitip, apartmanlarda yanan ışıklar azaldığında ve sokaktan gelen sesler kesilince, tarihin sayfaları arasında kalacak zamanda gördüklerimi, yaşadıklarımı sorguluyorum... Alışveriş merkezinin girişinde, giydiği kırmızı kıyafetler ve takma sakalıyla Noel Baba taklidi yapmaya çalışan ve içinde bulunduğu duruma inat elindeki küçük çanı sallayıp zoraki ‘ mutlu yıllar ’ dileyen genç irisi çocuk var aklımda... Nasıl bir deneyim yaşadığının farkında mıdır bilmem! Kulağına eğilip keyfini çıkar diyesim geldi ... Sonra kitapçıdaki bıyıklı kadın! Belleğime not ettiklerimi paylaşmak istemiyorum... Bir dişinin kendine yapabileceği en büyük kötülük... Kediyse sorun yok da insan olunca! Neden etrafındakiler; eşi, dostu evliyse, kocası uyarmaz böylesini? Bey bıyıklı seviyorsa bir şey söylenmez tabi! Bir çeşit fantezi midir, nedir? Bugün anladım ki; her geçen gün insanlara daha az tahammül edebiliyor, boş muhabbete gelemiyorum... Yeni yıl birtakım değişiklikler için fırsat olabilir! Oturduğumu

Kule olamasak da gündöndü sopası olalım dik duralım velhasıl

Resim
Zaman akıyor azizim... Göz açıp kapanana kadar bir yıl daha geçti... Ne kaldı 2011’den aklınızda? Hiç mi? Hiçe yakın bir şeyler mi? 2012’den beklentileriniz ne? Sağlık, afiyet daha ne olsun? Geçinebildiniz mi? Evdeki hesap çarşıya uydu mu? Ya yorgan... Uzadı mı, kısaldı mı? Yorganı kaydettiniz de, kayıkçı kavgası bitti mi yoksa? İşiniz var mı işiniz? Gücünüz var mı? Bir selamla meseleyi çözebiliyor, sözünüz senet yerine geçiyor mu hala? Yoksa zamana uydunuz da ihtiyaçtan üçkâğıtçı mı oldunuz? Amman bu sorunun cevabını yalnızken içinizden verin de bir duyan olmasın ! Eskiden “yerin kulağı var” denirdi... Vatandaş gıkını çıkartmadan inanırdı... Şimdi yer, duymakla kalmıyor siyah beyaz film çekiyor be yahu... Bilim ilerledi tabi, gebe kalıp doğuran kazanın vefat etmesi gibi bir şey... Şaşırmamak, dikkat edip siyah beyaz bir filmin baş aktörü olmamak lazım... Şayet böyle bir şey mümkünse! Uğurlamakta olduğumuz şu yaşlı yıl bizlere gösterdi ve ispat etti ki; karda yürürsen izin kalır , sam

Vatandaşın bünyesi hakikati kaldırmıyor artık!

Resim
Lokman’ı kovmuşlar... Lokman? Benim berber... Laf aramızda bugünlerde iyi adamları kovuyorlar...(!) Müşterilerden çok şikâyet geliyormuş... Beraber çalıştığı insanları azarlıyormuş, her şeye karışıyormuş... Adamın birinin saçlarını kısacık kesmiş de, zor almışlar gönlünü... ‘Subay tıraşı’ dediğin öyle mi olurmuş! Velhasıl iyi olmuş gittiği... Çocukları varmış ama aç kalmazmış... Mesleğinde iyiymiş... Mutlaka iş bulurmuş bir yerlerde... Hem mesleğinde iyi, hem subayı tıraşını beceremiyor nasıl oluyor o iş demedim tabi... Severdim ben Lokman’ı... Kitabın ortasından konuşurdu çünkü! Aklından geçeni şak diye adamın yüzüne söylerdi... Politika bilmezdi anlayacağınız, istese de beceremezdi... &&& Bir pazar günü öğleden sonra bir taraftan sakal tıraşı oluyorum bir taraftan da laflıyoruz... “İşler nasıl” diye sordu... “Havalar soğuyunca düştü be Lokman” dedim... Durdu düşündü biraz, yüzüme limon kolonyasını boca ederken; “Demek insanlar artık yolculuk da etmiyor” dedi... Anlam