Birini tanıdım...

Sıcak bir günün gecesi, ne çok yol yapmışım bugün, “hanidiyse!” İzmir’e varmışım… Dolap beygiri gibi dolandım durdum oysa. Köy kahvelerinde küçük molalar verdim, ürkek, soran gözlerle bakan kasketli ağabeylere; nereden gelip nereye gittiğimi ve oralarda ne işim olduğunu anlattım, sonu “iyi iyi” diye biten cümleler dinledim… “ Güzelmiş senin iş” yorumlarına güldüm hatta bir tanesine arabanın anahtarlarını verip “gel hayatları değişelim” dedim, özellikle son aylarda tiksindiğim cep telefonunu hediye etmek için üsteledim. Eski gazeteleri okudum. Bir yerde, akasya ağacının altında otururken acaba bu köyde doğup büyüseydim, ne yapardım diye geçirdim içimden… Köyden bir kızla görücü usulü evlendim, neden sevgilim değilse kız? Niye görücü usulüyse? Yalınayak gezen çocuklarımız oldu. Yazları tarlada çalıştık, kış ayları pek keyifli geçti! Suyu buz, kıvrıla kıvrıla akan derede balık da tuttum, yüzdüm de… Ağılımız, koyunlarımız ve ineklerimiz vardı, çoban oldum bir süre, s...