Dedesi Paşa Ninesi Fransız!
Sakalları
beyazlamış, gözlüklü, orta boylu, şu kokoreççinin yanında dikilen adamı
tanıyorum!
Kumsalda, dört
merdivenle suya inilen, denize sıfır yazlığı, güzel de bir teknesi var…
Çapara çıkar,
yemliye takılır, uzun oltaya gezer, pişkovada bekler, aralık ayının sonuna
kadar buralarda daha sonra İstanbul’dadır…
Teknesinin
adını bilirim onunkini bilmem!
Hiç sormadım,
söylemedi de zaten…
Onun evin
kıyısından geceleri olta atarım.
Neredeyse her
akşam içer!
Arada
misafirleri gelir, mangal yanar, balıklar cazır cazır… Cümbüş, klarnet,
darbuka…
İki sene
evveline kadar; sekiz, dokuz yaşlarında bir kız çocuğu, köpeği ve eşi olduğunu
tahmin ettiğim esmer bir kadın da görürdüm yazlıkta…
Ya boşandı, ya
oluruna bıraktılar bizimkini!
Deryaya vurdu
kendini.
Arada yanıma
geldiği, kovaya baktığı ve lafladığımız olurdu…
Bir gece yarış
atları olduğunu anlatmıştı, harası varmış…
Hiç at
yetiştiricisi tanımam ama at’ıyor gibi gelmişti ne yalan söyleyeyim… Balık da
vurmayınca enikonu dinlemiştim…
Dedesi paşaymış…
Ninesi Fransız…
Boğazın en iyi
yerinde yalıları varmış…
‘Aga buralarda
ne işin var?’ diyemedim tabi!
Kiloluk
eşkinayı çektiğim gecenin sabahı Mısır’dan gelmiş bu… Yol yorgunu!
Saharm El Sheikh'te dalış yapmış…
İki hafta boyunca Kızıl Deniz’in altını
üstüne getirmiş…
Hâlbuki geçen hafta cigara istemişti
benden!
Çok gezen mi, çok okuyan mı?
Nationel Geographic’ te izlediklerini
yaşamış gibi anlatan mı?
Büyük İskender’den bir başladık… Sene;
M.Ö 332!
Güzellik de yaptı sağ olsun, portatif
masayı kurduk sahile… Paçaları dizlere kadar sıvadık, ayaklar denizin içinde…
Rakı buz!
Kavun, yanına koyun peyniri…
İskenderiye’yi kurduk!
İskenderiye olur da dünyanın yedi
harikasından biri… Feneri olmaz mı?
Ya kütüphanesi?
Şak! Sene; 1517…
Yavuz Sultan Selim kulağında küpesi ile
Mısır seferinde…
İskenderiye’yi almaz mı?
Almış…
Ninesi Fransız bunun… İhtilaldan...
‘İhtilal’ deyince kafanız karışmasın; Fransız ihtilalından dokuz sene sonra
1798’de gel sen Fransızlar İskenderiye’yi ele geçir…
Cleopatra…
Yalan mı doğru mu bilmem ama dokuz dili
ana dili gibi konuşuyormuş kadın…
Sezar…
Marcus Antonius…
Hey yavrum hey, kimleri kimleri andık o
gece… Ben bir ara gözlerimi gökyüzüne diktim, ayı iki tane görünce müsaade isteyip
arabada yattım…
Oltaları ve kovayı sahilde unutmuşum,
çalmışlar!
Yorumlar
Yorum Gönder