Aşkın olduğu yerde aklı niçin ararsın?
Yıllar önce; ‘Aşk Dünya İşi değil’ başlıklı bir yazı
kaleme almıştım…
Ayşe Arman’ın geçen yıl kanserden kaybettiğimiz Selma Ann Desmond’un kardeşi Neriman Erman ile yaptığı röportajı
okudum az önce, aklıma o yazı geldi…
Neriman Erman ablasını anlatan bir kitap yazmış,
geliri kanserli kadınlar için Alaçatı’da kurulan bir merkeze gidecekmiş…
Kitabın ismi;
‘ Selma’
Kitap 8 Mart
Dünya Kadınlar Günü’nde çıkacak!
Bu arada “Dünya Kadınlar Günü” dedim de,
televizyonda gördüğüm, unutmaya çalıştığım görüntüler var aklımda…
Yabancı uyruklu bir kadın canlı canlı
mezara gömülüyor, üzeri çıplak bir adam önce kadının kafasına tekmeyle ardından
kürekle vuruyor, kadın kurtulmak için yalvarıyor…
Kameraya aldıkları görüntüleri, fuhuş
yaptırmak istedikleri kadınlara izletip, korkutuyorlarmış!
Suçluların ne ceza aldığı önemli değil!
Aklımıza geldikçe sallıyoruz ya; kendimizi karşımızdakinin yerine koymamız
lazım diye…
Hani; ‘ empati’ falan diyoruz…
Diri diri toprağa gömülen, kafasına
kürekle vurulan kadının gözlerinden bakmayı denesenize hayata… Sonra o kadının
yakını, annesi, babası olun mesela, bir de öyle izleyin…
Jack London’un;
Âdemden Önce isimli kitabında,
kadınlarını döverek öldüren sonra da yaşadığı mağaradan aşağıya atan, ilkel
topluluğun en güçlüsü ve en acımasızı olduğu için, kimsenin sesini çıkaramadığı
Kızıl-Göz’den…21. yüzyılda ayrıldıkları kadınları sokak ortasında öldüren
adamların ne farkı var?
Neriman Erman röportajın bir yerinde Ali Taran’a
gönderme yapmış ve “ Allah cezalandırmak
istediği insanın aklını alırmış” demiş…
O düğün
tantanası, havuza atmalar, zıplamalar, kameraların önünde öpüşmeler, Taran’ın
tarzı…
Ayşe
Özyılmazel de Ali’nin âşık olabileceği, sevebileceği bir kadın değilmiş!
Hayat, film
değil ama…
Ekmek Teknesi’nde
bir sahne; akşamüzeri gün kavuşmak
üzere, fırıncı Nusret Baba, iskemlesini akasya ağacının altına çıkarmış, kim
bilir ne düşünüyor…
Celal geliyor
yanına, soruyor;
“ Usta bir gönülde iki aşk olur mu?”
“ Usta bir gönülde iki aşk olur mu?”
Nusret baba
düşünüyor…
Ben de
televizyonun karşısında acaba ne cevap verecek diye bekliyorum… Müdavimi değildim o dizinin, tesadüf
ettiğim, unutamadığım, belki de detaylarını uydurduğum bir sahne!
“ Olmaması
lazım” diyor usta… “ Olmaması lazım!”
Deli Yürek’in
meşhur kuşçusu, çatıda on sekizlik peynir tenekesine tutuşturmuş odunları,
güvercinleri bir tarafta, çay da
demlemiş, anlatıyor;
“ Adamın biri durup dururken kör olmuş,
doktor doktor dolaşmış, kimse niye kör olduğunu anlayamamış, gözlerinde bir
hastalık yok emme görmüyor… Doktorlar; “ biz bu işten bir şey anlamadık”
demişler… Adamcağız kalkmış dünyayı dolaşmaya çıkmış, derdine bir çare aramaya başlamış…
Bir yerde ona demişler ki; “ bak efendi sen bu dertten kurtulmak istersen,
hayatta hiçbir derdi olmayan bir adam bulacaksın, onun gömleğini gözlerine
süreceksin, hemen gözlerin açılacak…” Adam yollara düşmüş gene dertsiz birini
aramış durmuş… Sonunda demişler ki; “ filan dağda bir çoban var, onu hiç bir derdi
yoktur.” Hemen o dağa yollanmış bizimki, çobanı bulmuş “selam” demiş, “eee
çoban ağa, duydum ki; senin bu dünyada hiçbir derdin yokmuş? Doğru mu?”
Çoban demiş ki; “yoktur… Allah’a şükür hiçbir
derdim yoktur.”
Kör adam bir sevinmiş bir sevinmiş ki,
dünyalar onun olmuş… Artık gözleri görecek diye içi içine sığmaz olmuş… “Ağam”
demiş, “ hele gömleğini çıkarı ver de gözlerime süreyim, gözlerim açılsın...”
Çoban ne dese beğenirsin; “ iyi ama
benim gömleğim yok ki!”
Çoban dertsiz olmasına dertsizmiş ama
gömleği de yokmuş!”
Ateş bilmez
ki, nasıl yaktığını…
Aşkın olduğu
yerde aklı niçin ararsın?
Aşk dünya işi
değil!
Yorumlar
Yorum Gönder