Sırtını döndüğün kadar özgürsün!
Yaz aylarında
çevre yolunda gördüğüm adama bugün yine tesadüf ettim…
Kar yağıyordu,
hava eksi iki dereceydi, pantolonu yoktu, ayakları çıplaktı! Yine o, içine öteberi
topladığı, birbirine eklenmiş çuvallarla büyütülmüş pazar arabasını çekiyordu…
Saçı sakalı
birbirine karışmış, yüzü kirden görünmüyor ve sanki inanılır gibi değil ama
üşümüyordu da.
Yavaşladım,
başını kaldırdı, gülümsedi.
Ben?
Ben ne yaptım sahi o an? Radyonun
sesini mi kıstım? Aptalca sırıttım mı?
Hissettiğim acıma mıydı? Canım mı yandı
yoksa? Şaşırdım mı? O adam ben oldum da arabasının içinde sorgulayan gözlerle
bakan zavallıya gülümsedim mi? “Ya günün
birinde onun gibi olursam” diye kortum mu? Dün gece ne kadar da mutluydum! Beşiktaş’ı
yenmiştik ve kızmıştım hakeme… Melo tükürmemişti… Oğuzhan numaracının tekiydi! Hayat
futboldu! Dünyanın parasını vermiştik ama Wesley Sneijder’i almıştık, Drogba
geliyordu hem de taa Çin’den… Otuz beş yaşındaydı ama eh olacaktı o kadar… Hem ben…
Ben… Dünya kimilerine siyahsa benim ne suçum vardı?(!)
Dişleri
inadına bembeyazdı?
Bir şeyler
istesin diye bekledim, ne olursa işte; para, sigara, ayakkabı, pantolon…
Vicdanımı
rahatlatacak, bana insan olduğumu hatırlatacak herhangi bir şey!
Oralı bile olmadı,
daha önce belki de binlerce kez başkalarına da yaptığı gibi kafasını çevirdi!
Her şeyden vazgeçtiği için her şeyi varmış gibi geldi bana…
Kıskandım!
“ Sırtını döndüğün kadar özgürsün” demiş
miydi bir yazar, yoksa ben bu cümleyi adamın gözlerinde okudum da hala anlamaya
mı çalışıyorum!
Yorumlar
Yorum Gönder