Kırk yaş


Ekranda açtığım beyaz sayfaya öyle, boşla dolu arasında bir yerden, araftan bakıyorum...
Akılda kalan, etkileyici, hani; insanların ihtiyaç anında okumak isteyeceği, azıcık da buruk bir yazı kaleme almak niyetindeydim oysa!  
Olmuyor...
Doğduğum günü görmek isterdim... Kırk yıl öncesini, bugünü yani!
Siyah, beyaz zamanlar...
Şimdilerde kolay olan, o zamanlar, bizimkiler için... Neredeyse imkânsızmış!
Altı üstü bir kamera işte...
Olmayınca, ne yapacaksın?
Özlerim ben insanları da... Ne bileyim... Diyemem, dillendiremem işte...
Aslında, bu yaşımda kendi kendime oynadığım bir oyun...
Saklanan koskoca insanların nerede olduklarını bilirim de... Bulmam!
Hem, öldükleri günü silerseniz defterden...
Herkes yaşamıyor mu?
Uzaklarda bir yerlerdeler, işleri yoğun, e zamanları da kısıtlı, görüşemiyoruz hepsi bu!
Kaybettiğim ve kaybedeceğim, ellerimin arasından kayıp giden tüm sevdiklerimin adını Işık koydum...
O’na sarılıp, kokladığım zaman... Çığlık çığlığa dünyaya geldiğim o gün gibi; herkes burada!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uludağ Doğal Madensuyu'nun 100 Yıllık Hikayesi

Eşeklerin gözleri güzeldir!

Birini tanıdım...