Kağıt

Anlamıyorum beyaz kâğıt ve temiz sayfaları...
Yazılmış, karalanmış ve kirletilmiş nüshaları severim daha çok!
Çalışıyorum oysa çabalıyorum...
Yeri geldiğinde anlarmış gibi yapıyorum, raftaki yerim değişmesin diye... Usulden!
Benim suçum yok; teksir, fon ve kese kâğıtları arasında geçti çocukluğum...
Bir gün “şeytan” dediler sıçan uçurtmama, tereddüt etmeden, kedi merdivenine attım zavallıyı...
Vicdan azabından kuyruğunu hala koynumda saklıyorum...
Ali’nin külahını Veli’ye uyduramadım hiç! Denemedim, beceremem de zaten...
Hem külah benimse Veli sırasını beklesin.
Bir tane “Veli” ahbabım yok üstelik!
Minareyi çalacaktım lakin kılıfı dikecek terziyi bulamadım yerinde...
Salı günleri bile cumadaydı, dikişsiz!
Külahta akide şekeri yerdim dişlerim çürüyene kadar, mevlitlerden gelenleri yatak altlarında saklardım, lokumları üste gelecek şekilde...
Püskevitlerin arasına lokum sıkıştıracak kadar zalimdim, belki de o yüzden şimdi bedelini fazlasıyla ödediğim protez hayallerim var?
Çaresiz kaldığım zamanlarda, hayatın külahına içimi döktüğüm de oldu...
Medet beklerken, sarı sayfalardan takke yaptı, hafta sonu eklerine inat!
Düşün düşün... Çoktur işin!












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Uludağ Doğal Madensuyu'nun 100 Yıllık Hikayesi

Eşeklerin gözleri güzeldir!

Minakop!